Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Çağrısı: Mekke Dönemi
İslamiyet’in doğuşundan önce Arap Yarımadası’nda ve dünyanın birçok yerinde zulüm ve haksızlıklar yaşanmaktaydı. Kabile savaşları, kan davaları yaygındı; zenginler fakirleri eziyor, kölelik ve kadına değer vermeme gibi sorunlar bulunuyordu. Çoğu insan putlara tapıyordu. Hz. Muhammed (s.a.v.) bu duruma çok üzülüyordu. Bu nedenle 40 yaşına yaklaşırken Nur Dağı’ndaki Hira Mağarası’na giderek yalnız kalıp tefekkür etmeye başladı. Burada günlerce kalıyor, Allah’ın büyüklüğünü düşünüyor ve toplumsal sorunlara üzülüyordu.
İlk Vahiy: Yaratan Rabbinin Adıyla Oku
610 yılının Ramazan ayında Hira Mağarası’nda Cebrail meleği, Hz. Muhammed’e Allah’ın ilk vahiylerini getirdi. Cebrail (a.s.) “Oku!” dediğinde, Peygamberimiz “Ben okuma bilmem!” diye cevap verdi. Cebrail’in üçüncü kez aynı isteği tekrarlaması üzerine Peygamberimiz “Ne okuyayım?” diye sordu. Bunun üzerine Cebrail, Alak suresinin ilk beş ayetini okudu:
“Oku! Yaratan Rabb’inin adıyla oku. O insanı ‘alak’tan yarattı. Oku! İnsana bilmediklerini öğreten, kalemle yazmayı öğreten Rabb’in en büyük kerem(cömertlik) sahibidir.” (Alak suresi, 1.-5. ayetler)
Hz. Muhammed bu ayetleri Cebrail ile birlikte tekrar etti ve böylece peygamberlik görevini aldı.
Varaka’ya Danışma
Yaşadığı bu olayın şokuyla eve dönen Peygamberimiz, eşi Hz. Hatice’ye durumu anlattı. Hatice validemiz onu “Korkma! Allah seni hiçbir zaman utandırmaz. Sen hep doğruyu söylersin, eli açık ve cömertsin, fakir ve muhtaçlara yardım eder, misafiri ağırlarsın.” diyerek teselli etti. Daha sonra onu, Tevrat ve İncil bilgisi olan amcasının oğlu Varaka bin Nevfel’e götürdü. Varaka, Hz. Muhammed’i dinledikten sonra “Sen bu ümmetin peygamberi olacaksın. Sana gelen melek, Musa’ya (a.s.) gelen melektir. Kavmin sana eziyet edecek ve seni yurdundan çıkaracaklar. Şayet o günlere yetişirsem Allah için sana yardım ederim.” dedi.
Yakın Çevreye Çağrı
Bir süre vahiy gelmemesinin ardından, bir gün Hira Mağarası’ndan dönerken Cebrail’i gören Peygamberimiz korkuyla eve döndü. Bu sırada Müddessir suresinin ilk ayetleri indirildi:
“Ey bürünüp sarınan! Kalk ve (insanları) uyar, sadece Rabb’ini büyük tanı. Elbiseni tertemiz tut. Kötü şeyleri terket.”
Bu ayetlerin gelmesiyle Peygamber Efendimiz tebliğ (uyarma) görevine başladı. İlk olarak en yakınlarından başlayarak İslam dinini ve kendisinin Allah’ın resulü olduğunu bildirdi. Ona ilk inananlar eşi Hz. Hatice, yakın arkadaşı Hz. Ebubekir, amcası Ebu Talip’in oğlu Hz. Ali ve azat ettiği kölesi Hz. Zeyd oldu.
Çağrının Yaygınlaşması
Peygamberimiz üç yıl boyunca gizli bir şekilde İslam davetini sürdürdü. Bu süre zarfında Müslümanların sayısı kırka ulaştı. Peygamberliğin üçüncü yılında Cebrail meleği tekrar vahiy getirerek Allah’ın şu emrini bildirdi: “Sana emrolunanı açıkça söyle ve ortak koşanlardan yüz çevir.” Bu emir üzerine Hz. Muhammed, insanları açıkça İslam’a çağırmaya başladı.
Bir gün Safa Tepesi’ne çıkarak Mekkelilere seslendi ve onlara Allah’ın azabından bahsederek Müslüman olmaya davet etti. Amcası Ebu Leheb’in karşı çıkışına rağmen İslamiyet Mekke’de yayılmaya başladı.
Mekkelilerin Peygamberimizi Vazgeçirme Çabaları
İslam dininin Mekke’de yayılması, putperestliğin ortadan kalkması ve ekonomik çıkarların zarar görmesi endişesiyle Mekkelileri rahatsız etti. İlk olarak Hz. Muhammed’e makam, mevki ve para teklif ederek onu İslam davetinden vazgeçirmeye çalıştılar ancak Peygamberimiz bunları kabul etmedi.
İşkence ve Boykot Dönemi
Mekkeli müşrikler İslam’ın yayılmasını engellemek için yalan ve iftiraya başvurdular, Peygamberimizle ve Müslümanlarla alay ettiler. Bu çabalar sonuç vermeyince, kimsesiz ve fakir Müslümanlara ağır eziyetler ve işkenceler yapmaya başladılar. Onlarla alışverişi kestiler, boykot uyguladılar ve şehirden dışladılar.
İlk Hicret Habeşistan
Mekkeli müşriklerin işkence ve baskıları dayanılmaz hale gelince, bir grup Müslüman Cafer-i Tayyar başkanlığında Habeşistan’a göç etti (615-616).
Hüzün Yılı
Peygamberliğin onuncu yılında Hz. Muhammed (s.a.v.), en büyük destekçilerinden olan amcası Ebu Talip ile eşi Hz. Hatice’yi kaybetti. Bu iki değerli insanın vefatı nedeniyle Peygamberimiz çok üzüldü ve bu seneye “hüzün yılı” adı verildi.
Taif Yolculuğu
Hz. Muhammed her türlü olumsuzluğa rağmen İslam’ı tebliğ etmeye devam ediyordu. 620 yılında Taif’e giderek oradaki insanları Allah’ın dinine davet etmek istedi. Ancak Taifliler ona çok kötü davrandılar, taşlayarak şehirden kovdular.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Medine’ye Hicreti
Akabe Biatları
Peygamberimiz, şehir dışından Mekke’ye gelen yabancılara da İslam’ı tebliğ ediyordu. Peygamberliğin on birinci yılında, hac görevi için Medine’den gelen altı kişi ile Mekke’nin Akabe bölgesinde görüştü ve onları Müslüman olmaya çağırdı. Bu daveti kabul edenler (621) ertesi yıl daha kalabalık bir grupla gelip Peygamberimize bağlılıklarını bildirdiler (622). Bu iki görüşmeye Akabe Biatları denir. Medineliler, Mekke’deki Müslümanların maruz kaldığı eziyetleri görüp onları Medine’ye davet ettiler ve her şartta koruyacaklarına söz verdiler. Bunun üzerine Peygamberimiz, isteyen Müslümanların Medine’ye göç edebileceğini söyledi.
Suikast Girişimi
Akabe biatlarından sonra Müslümanların çoğu gizlice Medine’ye göç etti. Geride Peygamber Efendimiz, Hz. Ebu Bekir, Hz. Ali ve birkaç Müslüman kalmıştı. Hicret haberini duyan müşrikler, İslam’ın yayılmasını engelleyemeyeceklerini anlayınca Peygamberimizi öldürmeye karar verdiler ve evini kuşattılar.
Hicret
Hz. Muhammed, Allah’ın yardımıyla suikastçılara görünmeden evden çıktı ve Hz. Ebu Bekir ile hicret yolculuğuna başladı. Hz. Ali ise Peygamberimizin bıraktığı emanetleri sahiplerine verdikten sonra yola çıktı ve Medine yakınlarındaki Kuba köyünde onlara yetişti. Peygamberimiz ve beraberindekiler 24 Eylül 622 tarihinde Medine’ye vardılar ve Medineliler tarafından büyük bir sevinçle karşılandılar.
Hicretin İslam Tarihindeki Sonuçları
- 23 yıllık peygamberliğin Mekke dönemi sona ermiş, Medine dönemi başlamıştır.
- Müslümanlar Mekkeli müşriklerin baskılarından kurtulmuşlardır.
- Peygamberimiz Medine’de İslam’ı anlatabileceği özgür bir ortama kavuştu ve İslam dini daha hızlı yayıldı.
- Bu kentin “Yesrib” olan adı “Medine” olarak değişmiştir.
- Hicret, Hz. Ömer zamanında Hicri takvimin başlangıcı olarak kabul edilmiştir.
Muhacir: İslamiyet uğruna her şeylerini Mekke’de bırakıp Medine’ye göç eden Müslümanlara denir. Ensar: Medine’de onları karşılayan ve her şeylerini onlarla paylaşan Müslümanlara denir.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Çağrısı: Medine Dönemi
Peygamber Mescidi (Mescid-i Nebi) – Eğitim Öğretim Etkinlikleri
Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettiğinde ilk olarak bir mescit yaptırdı. Bu mescide Mescid-i Nebi adı verildi. Burası sadece namaz kılınan bir yer olmayıp çok amaçlı bir kurum görevi görüyordu.
Mescid-i Nebi’nin İşlevi:
- Hz. Muhammed burada Müslümanlara İslam’ın ilkelerini anlatıyordu.
- Özellikle namazlardan sonra mescitte kalıp nasihat ediyordu.
- Medine dışından gelen misafirleri ve yabancı ülke temsilcilerini burada ağırlıyor, onları İslam’a davet ediyordu.
Eğitim-Öğretim Etkinlikleri: Peygamberimiz Mescid-i Nebi’nin bitişiğine Suffe adı verilen odalar yaptırdı. Burada yoksul, kimsesiz ve yetim kişileri barındırdı, bizzat onlara öğretmenlik yaptı. Onları birer İslam alimi olarak yetiştirip başka şehirlere İslam’ı anlatmak için gönderdi.
Toplumsal Barışın Kurulması
Peygamber Efendimiz Medine’ye geldikten sonra şehirde yaşayan insanlar ve farklı dini gruplar arasında toplumsal barışın sağlanması için çalışmalar yaptı:
- Mekke’den gelen Muhacirlerden her birini, Medineli Ensar’dan biri ile kardeş ilan etti. Kendisine de Hz. Ali’yi kardeş seçti.
- Yıllardır birbirleriyle çatışma halinde olan Evs ve Hazreç kabilelerini barıştırdı.
- Medine’de yaşayan tüm dinî gruplarla (Müslümanlar, müşrik Arap kabileleri, Yahudiler) “Medine Sözleşmesi” anlaşmasını yaptı.
Medine Sözleşmesinin Bazı Maddeleri:
- Müslümanlarla Yahudiler barış içinde yaşayacaklar.
- Yahudiler kendi dinlerinde serbest olacaklar.
- Dışarıdan bir saldırı olursa Medine birlikte savunulacak.
- Müslümanlarla Yahudiler arasında herhangi bir anlaşmazlık çıkarsa Hz. Muhammed hakem kabul edilecek.
- İki taraftan biri, üçüncü bir tarafla savaşırsa diğer taraf yardımcı olacak.
Hudeybiye Antlaşması ve Mekke’nin Fethi
İslam dininin Medine’de hızla yayılması Mekkelileri endişelendirdi ve Müslümanların güçlenmesini önlemek için hazırlık yapmaya başladılar.
Bedir Savaşı (624)
Mekkeliler, hicretten sonra Müslümanların Mekke’de geride kalan eşyalarını yağmaladılar. Peygamberimiz, Medine’den geçmesi planlanan bir Mekke kervanının yolunu kesmeye karar verdi. Bu haber üzerine Mekkeliler bir ordu hazırlayıp Medine’ye doğru yola çıktılar. Yaklaşık 300 Müslüman, 1000 Mekkeli ile 624 yılında Bedir kuyuları yakınında karşılaştı ve savaşı Müslümanlar kazandı. Peygamberimiz esir alınan müşrikleri, her biri on Müslümana okuma-yazma öğretmek şartıyla serbest bıraktı.
Uhud Savaşı (625)
Mekkeli müşrikler, Bedir’in intikamını almak amacıyla 625 yılında 3000 kişilik bir orduyla Medine’ye doğru harekete geçtiler. Peygamberimiz onları 700 kişilik İslam ordusuyla Uhud’da karşıladı. Hz. Muhammed, Uhud Dağı eteklerine elli okçu yerleştirdi ve onlara “Asla yerinizi terk etmeyin” dedi. Savaşın ilk aşamasında Müslümanlar müşrikleri bozguna uğratınca, okçular yerlerini terk etti. Bu durumu fırsat bilen düşman atlı birlikleri dağın arkasından dolanıp Müslümanları araya sıkıştırdılar. Bu savaşta Müslümanlar 70 şehit verdi, aralarında Peygamberimizin amcası Hz. Hamza da vardı. Hz. Muhammed de bu savaşta yaralandı. Bu savaş, okçuların yerlerini terk etmeleriyle Peygamberimizin sözüne uymanın önemini gösteren bir ders oldu.
Hendek Savaşı (627)
Uhud Savaşı’nda istediklerini tam olarak elde edemeyen Mekkeli müşrikler, yaklaşık 12000 kişilik bir orduyla 627 yılında tekrar Medine’ye doğru yola çıktılar. Bu haberi alan Peygamberimiz, savunma amacıyla Medine şehrinin etrafına geniş ve derin bir hendek kazdırdı. Hendeği görünce şaşıran müşrikler yaklaşık bir ay kuşatma yaptılar ancak sonunda askerin morali kırıldı ve Mekke’ye dönmek zorunda kaldılar. Bu savaştan sonra Mekkeliler bir daha Müslümanlara saldırma cesaretini gösteremediler.
Hudeybiye Antlaşması (628)
Peygamberimiz hicretin altıncı yılında Kabe’yi ziyaret etmek amacıyla 1500 Müslümanla Medine’den yola çıktı. Bunu haber alan müşrikler onları engellemeye çalıştılar. Bunun üzerine Hudeybiye denilen yerde iki taraf arasında bir anlaşma imzalandı. Hudeybiye Antlaşması, Mekkelilerin Müslümanları resmen tanıdıkları ilk antlaşma oldu. Bu antlaşmayla sağlanan barış ortamında birçok Arap kabilesi Müslüman oldu. Ayrıca Peygamberimiz Bizans, İran, Mısır ve Habeşistan ülkelerinin hükümdarlarına elçilerle İslam’a davet mektupları yolladı.
Hudeybiye Antlaşmasının Maddeleri:
- Müslümanlar Kabe’yi ancak ertesi yıl ziyaret edebilecekler, yalnız orada üç günden fazla kalamayacaklardı.
- İki taraf birbiriyle on yıl savaşmayacaktı.
- Mekkeli bir kimse İslam’ı kabul edip Medine’ye sığınırsa iade edilecek, Medineli bir Müslüman Mekke’ye sığınırsa geri verilmeyecekti.
Mekke’nin Fethi (630)
Hudeybiye Antlaşması’ndan iki yıl sonra Mekkeli müşrikler antlaşmayı bozdular. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz Mekke’yi fethetmek üzere 10.000 kişilik bir orduyla yola çıktı. Müşrikler karşı koymadan ve önemli bir çatışma olmadan Mekke 630 yılında Müslümanlar tarafından fethedildi. Hz. Muhammed (s.a.v.) Kabe’yi putlardan temizletti ve Allah’a şükür için namaz kıldı. Ardından Mekkelilere bir konuşma yaparak düşmanlıkların ve kavgaların sona erdiğini, gerçek üstünlüğün takvada olduğunu söyleyip genel af ilan etti ve herkesi bağışladı. Bu tutum karşısında Mekkelilerin büyük bir kısmı İslam’ı kabul etti.
Veda Hutbesi ve Peygamberimizin Vefatı
Peygamber Efendimiz 632 yılında beraberindeki 100.000’den fazla Müslümanla hac ziyareti için Mekke’ye gitti. Hep birlikte hac görevlerini yerine getirdiler. Hz. Muhammed daha sonra Arafat’ta toplanan Müslümanlara bir konuşma yaptı. Peygamberimizin bu hac ziyaretine “Veda Haccı”, Arafat’ta yaptığı konuşmaya da “Veda Hutbesi” denir. Veda Hutbesi’nde vurgulanan konular, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ndeki maddelerle büyük oranda benzerlik gösterir, ancak Veda Hutbesi yaklaşık 1400 yıl önce söylenmiştir.
Veda Hutbesi (Önemli Vurgular)
Veda Hutbesi, insan hakları, adalete riayet, faizin yasaklanması, cahiliye adetlerinin kaldırılması, kan davalarının sona erdirilmesi, kadın hakları, emanetlere riayet, Kur’an ve Sünnet’e bağlılık, Müslümanların kardeşliği, hırsızlık, zina ve Allah’a ortak koşmanın yasaklanması gibi konuları içermektedir. Peygamberimiz hutbesini, orada bulunanlardan bu sözleri bulunmayanlara ulaştırmalarını isteyerek tamamladı.
Hz. Muhammed’in (s.a.v.) Vefatı
Hz. Muhammed Veda Haccı’ndan sonra Medine’ye döndü ve bir müddet sonra hastalandı. Rahatsızlığı artınca mescide çıkamaz duruma geldi ve Hz. Ebubekir’e namazları kıldırmasını söyledi. Peygamber Efendimiz 8 Haziran 632 tarihinde, 63 yaşındayken Medine’de vefat etti. Hz. Muhammed’in vefatı herkesi derinden üzdü. Hz. Ebubekir, “Ey insanlar! Muhammed’e tapan bilsin ki o ölmüştür. Allah’a inanan bilsin ki Allah bâkîdir, asla ölmez.” diyerek insanları sakinleştirdi ve Al-i İmran suresinin 144. ayetini okudu: “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a hiçbir şekilde zarar vermiş olmayacaktır. Allah, şükredenleri ödüllendirecektir.”
Peygamberimizin cenazesi Hz. Ali tarafından yıkandı ve kefenlendi. Müslümanlar gruplar halinde cenaze namazını kıldılar. Cenazesi vefat ettiği yer olan Hz. Aişe’nin odasına defnedildi. O’nun Mescid-i Nebi içerisinde yer alan kabrine Ravza-i Mutahhara (tertemiz çiçekli bahçe) denir.
Fen liseleri taban puanları ve yüzdelik dilimleri için sayfamızı takip ediniz.
Nasr Suresi ve Anlamı
Kur’an-ı Kerim’in 110. suresi olup 3 ayetten oluşmuştur. Nasr suresi Medine döneminde indirilmiştir. Adını, ilk ayetinde geçen “nasr” sözcüğünden alır. Nasr, “yardım” demektir. Bu surede Peygamber Efendimiz’in vefatına işaret edildiği belirtilir. Hz. Aişe’nin bildirdiğine göre Peygamberimiz, Nasr suresi indirildikten sonra Allah’ı tesbih edip O’na hamd etmiş ve istiğfarda (bağışlanma) bulunmuştur. Bu durum, ahiret alemine geçiş hazırlıklarına başlama olarak değerlendirilmiştir. Nasr suresinde ayrıca müminlere, elde ettikleri zafer ve gücün, benimsedikleri dinin yerleşip yayılması şeklindeki nimetlere karşılık Allah’a hamdederek şükürde bulunmaları ve Allah’tan mağfiret dilemeleri yönünde mesaj verilmektedir.
Bismillahirrahmanirrahim
- İzâ câe nasrullahi vel feth.
- Ve raeytennâse yedhulûne fî dînillâhi efvâcâ.
- Fesebbih bihamdi rabbike vestağfirh. İnnehü kâne tevvâbâ.
Anlamı: “Allah’ın yardımı ve fetih (Mekke’nin fethi) geldiğinde ve insanların bölük bölük Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde, Rabbine hamd ederek tesbihte bulun ve O’ndan bağışlama dile. Çünkü O tövbeleri çok kabul edendir.”
